KISALTMALAR                                 
YDK; yarım daire kanalı (SSC)
SNİK; sensöri-nöral işitme kaybı (SNHL)
İK; işitme kaybı (HL)
BT; bilgisayarlı tomografi
MR; manyetik rezonans
GVA; geniş vestibüler akuaduktus (LVA)
CND; kohlear sinir yokluğu
IAC; internal akustik kanal (İAK)
CI; kohlear implant
AFH; Anderson-Fabry hastalığı (AFD)
CPA; serebello pontin açı
GİRİŞ
Çocuklardaki en yaygın özürlülük hali sensöryal tip  işitme kaybıdır (SNİK sensorineural hearing loss). Yenidoğan prevelansı 1-2/2000,  18 yaşına kadar ise 6/1000 olarak rapor edilmiştir.1 İşitme kaybının  geç anlaşılması sonucunda konuşma ve dil gelişimi geri kalmakta, akademik,  sosyal ve emosyenel gelişimde gecikmelere neden olmaktadır.2 ABD  Evrensel Yenidoğan İşitme Taraması Enstitüsü işitme taraması yaşını 2-3 aya  kadar düşürmüştür.3 Ülkemizde de yenidoğan döneminde tüm çocukların  işitme taramaları yapılmaktadır.
Kesitsel görüntüleme çalışmaları SNİK araştırmaları  için tamamlayıcı bir enstrüman olmuştur. Bugün BT ve MR bu tip çocuklarda  temporal kemik anatomisinin ve santral işitsel yolların ve hatta intrakranial  diğer patolojilerin araştırılması için rutin kullanılır hale gelmiştir.  
İŞİTME KAYBI BULUNAN ÇOCUĞUN GÖRÜNTÜLENME  TEKNİKLERİ 
Yenidoğan işitme taraması olarak transient OAE  taraması ile testden kalan çocuklar 15 g sonra tekrar test için çağrılır. OAE  taramasından tekrar kalırsa, kulak muayenelerinin ardından OAE tekrarlanır.  Testden kalırsa tarama ABR yapılır. Geçer sonuç alamazsa "İşitme Kaybından Şüphelenilen  çocuk" tanısı ayrıntılı bir anamnez ve tam KBB muayenesinin ardından tercihen doğal  uyku altında klinik ABR testi yapılır. Doğal uyku altında test mümkün olmazsa  sedasyon veya genel anestezi dahi uygulanabilir. 
İşitmenin normal olmadığı tespit edilirse ayrıca  göz muayenesi (Usher sendromu, diğer göz tutulumları), kardiyoloji muayenesi (12  kanallı EKGile uzamış QT? Jervell veya Lange-Nielsen vb), radyolojik  incelemeler, CMV araştırması, genetik konsultasyonu ve connexin proteini ile ilişkili  genetik testler yapılmalıdır.3
Radyolojik olarak hem BT hem MR tekniklerinin  birlikte kullanılması çok daha geniş bir yelpazede incelemenin yapılmasını  sağlayacaktır. MR yumuşak dokular hakkında çok iyi fikir verirken, radyasyon  tehlikesinin olmaması avantajlı yönleridir. Neoplasm veya enfeksiyon olmadığı  sürece genellikle kontrast maddeye ihtiyaç duyulmaz. BT ise kemik dokular  hakkında çok iyi detay verirken ucuz ve kısa sürede yapılabilen bir teknik  olup, genellikle sedasyona gerek duyulmaz.4
BT Endikasyonları
i. YDK defektleri veya cochleavestibüler anomaliler tanımlandığında,  özellikle fasial kanal ve kohleanın kemik kanallarının tespiti için,
ii. İç kulak obstruksiyonu durumunda,   bunun fibröz doku mu, yoksa ossifikasyona mı ait olduğunun ayrılması  için,
iii. IAK darlığında, kohlear sinir kemik kanalının görüntülenmesi için,
iv. İletim tipi işitme kaybı durumunda ossiküler zincirin görüntülenmesi  için.
ÇOCUKLUK ÇAĞI İŞİTME KAYIPLARI
Etiyolojik faktörleri Konjenital ve Kazanılan olanlar olara iki ana gruba ayırabiliriz.  Konjenital olanlar kendi içinde genetik ve non-genetik olarak ikiye  ayrılabilirken, genetik olanları da sendromik ve non-sendromik başlıkları  altında incelemek uygun olacaktır.
KONJENİTAL İŞİTME KAYIPLARI
Doğuşta var olan işitme kayıpları genetik ve  non-genetik olarak iki grupta incelenebilir. Konjenital işitme kayıplarının  yarısından çoğu herediter geçişlidir. Bunların %75-80'i OR, %15-20'si OD ve  %1-2'si X-e bağlı, yine %1-2 gibi küçük bir grup mitokondrial genlerle geçiş  gösterir. Genetik olguların yaklaşık %30'u sendromiktir. SNİK oluşturan 300'ün  üzerinde tanımlanmış sendrom vardır. Non-herediter olguların yaklaşık yarısı  çevresel etkenlere bağlı olup, kalanı idiopatiktir.5
Konjenital SNİK olgularının ancak %20-30'unda  radyolojik görüntüleme ile tespit edilebilen bir iç kulak anomalisi bulunur.6   Bunun nedeni izole  anomalilerin  büyük çoğunluğu hücresel  veya mikroskopik seviyede oluşmaktadır. 
NON-SENDROMİK HEREDİTER İŞİTME KAYBI ETKENLERİ
Herediter SNİK etkenlerinin %70'i non-sendromiktir.  Tanımlanmış yaklaşık 110'un üstünde kromozom loci ve 65 gen vardır.7  Non-sendromik HL geçişleri genetik patern olarak 4 ayrı geçiş özelliği gösterir  (tablo). Non-sendromik herediter işitme kayıplarının %80'i OD geçişlidir ve HL  genellikle 10-40 yaşlarda başlar ve progresif özellik gösterir. OR geçişli  olanlar yaklaşık %20 olguda bulunur ve genellikle konjenitaldir. OR olanlarda  çok ileri derecelerde HL oluşur. X-linked ve mitokondrial olgular yaklaşık %1-2  görülür. Mitokondrial genlerle geçenler 5-50 yaşlarda başlayabilir ve progresif  ve değişik seviyelerde HL oluşturur. OR ve mitokondrial geçişlilerin prevelansı  yaş ilerledikçe artarken, OR olanlarınki azalma gösterir. 
Bu guruptaki olguların yaklaşık yarısında prelingual  SNİK etkeni olarak gap-junction connexin 26 proteninin kodlamasıyla ilgili GJB2  gen mutasyonları sorumlu tutulmaktadır.8 GJB2 mutasyonlarıyla oluşan  işitme kayıplarında iç kulak malformasyonları çok nadir olup, radyolojik  görüntüleme tekniklerine gerek yoktur.9 Ancak bu görüşün tersini  savunan bir çalışmanın bildirdiğine göre bialleic GJB2 mutasyonu olan olguların  %72'sinde, en sık hafif endolenfatik fossa genişlemesi, modiolar hipoplazi gibi  bulgular olmak üzere en az bir anomali saptanabilmektedir.10 
Non-sendromik işitme kayıplarında en sık görülen iç  kulak malformasyonu %10-15 oranıyla GVA olmaktadır.11 GVA olguların  yaklaşık %90'ında bilateraldir ve işitme kaybı çok ileri konjenital  SNİK, progresif SNİK veya fluktuasyon gösteren  SNİK formlarında oluşabilmektedir. Başlangıçta işitme kaybı yüksek frekanslarda  görülmekte ve bazı hastalarda küçük kafa travmaları, fazla eksersiz veya  barometrik değişikliklere (uçak yolculuğu, dalgıçlık, Valsalva manevrası, vb)  bağlı akut işitme kaybı şeklinde de görülebilmektedir.12  GVA olgularının yaklaşık %63'ünde 7j31  kromozomu PDS lokusunda mutasyon görülmektedir. Aynı mutasyon Pendred  sendromundan da sorumludur.14
İÇ KULAK MALFORMASYONLARININ SINIFLAMASI
İşitme kaybına neden olan iç kulak malformasyonları  yenidoğan döneminde saptanırken, geniş vestibüler aquaduct gibi sonradan işitme  kaybı oluşturabilen malformasyonlar zamanla tespit edilebilir. Embriyogenezisin  değişik aşamalarında oluşabilen etkilenmelere göre farklı malformasyonlar  görülmektedir. Gebeliğin 3.haftasında otic placode gelişimini engelleyen  patolojilerde total labirentin aplazi gelişebilir ki Michel anomalisi olarak  tanımlanır (Şekil 1). Gebeliğin 7.haftasından sonra oluşan etkilenmeler daha  hafif anomalilere neden olur ki Mondini aplazisi veya diğer bir isimlendirmeyle  İnkomplet partitisyon tip II olarak tanımlanır (Şekil 2). 
Şekil 1: Michel Labirent aplazisi. Aksiyel (A) ve  koronal (B) kesitlerde normal iç kulak yapıları bulunmamaktadır. İyi gelişmiş  bir iç kulak kanalının olmayışı, tabloyu labirentitis ossifikans olgusundan  ayırmaktadır.
Şekil 2: İnkomplet partitisyon II (Mondini  aplazisi). Modiolus yokluğu ve kohlear apeks ile orta kanalın birleşiminden  oluşan büllöz apeks görünümü. Vestibül ve YDK normal, vestibüler aquadukt geniş  değil.
Sennaroğlu ve Saatçi 2002 yılında iç kulak  malformasyonlarıyla ilgili bir sınıflama sunmuşlardır (tablo).13
Bu sınıflamada Michel aplazisi "Total Kohlea  ve Vestibül Aplazisi" olarak tanımlanır (Şekil 1). Gebeliğin 3-4.haftalarındaki  etkilenmeler vestibül vardır ve "Kohlear Aplazi" olarak  tanımlanmıştır (Şekil 3). 
Şekil 3: Kohlear aplazi. Vestibül displastik olup  lateral kanal ile anormal bir birleşme göstermekte. Vestibüler sinir kanalı  daralmış (ok).
Gebeliğin 4.haftasındaki etkilenmelerde kohlea ve  vestibül ayırımı olmaksızın tek bir boşluk halinde gelişimle karşılaşılır ve  "Common Cavity" olarak adlandırılır (şekil 4). Gebeliğin  5.haftasındaki etkilenmelere bağlı kistik kohleavestibüler malformasyon (Incomplate  partitation-I) oluşur ki, modiolus ve kribriform bölge gelişmemiştir ve kohlea  ile vestibülde kistik gelişim görülür (Şekil 5).
Şekil 4: Common Cavity deformitesi. Aksiyel (A) ve  rekonstruktif (B) görüntülerde kohla ve vestibül tek bir boşluk halinde olup,  farklılaşmaları gelişmemiştir.
Şekil 5: İnkomplet partitisyonda kohlea ve vestibül  birbirinden tam ayrılamamış ancak ayrılma prosesi başlamıştır. Böylece kohlear  ve vestibüler kaviteler bir arada kistik bir formasyonla "8" figürü  veya "Kardan Adam" manzarası oluşturur.
Gebeleğin 6.haftasındaki etkilenmeler sonucunda  kohlear hipoplazi oluşur. Kohlea ve vestibül kısmen ayrılmıştır ancak kohlea  çok küçük yapıda olup, interenal akustik kanalın ucunda bir tomurcuk gibi  görülür (Şekil 6). Gebeliğin 7. haftasında oluşan etkilenmelerde kohlea  gelişimini yaklaşık 1,5 tur olarak gerçekleştirebilir, apeks ve ikinci döngüsü  bir arada olup, kistik bir görünüm sergiler (Şekil 2).
Şekil 6: Kohlear hipoplazi. Kohlea internal akustik  kanalın ucunda tomurcuk gjbi gürünür, Vestibül geniş ve diplastiktir, LSK ile  cep şeklinde birleşmiştir.
GVA  SNİK'na  yol açabilen en sık görülen iç kulak anomalisidir. Tek başına görülebildiği  gibi IP-II, vestibüler genişleme (Vestibular   Enlargement), yarım daire kanalı displazisi gibi anomaliler ile birlikte  de görülebilir. BT ile 1,5 mm'den daha geniş görülmesiyle tanı konulur. Bu  genişlik yaklaşık posterior YDK'nın orta yerindeki genişliğine karşılık gelir.12  MR ile endolenfatik kanal ve kese genişliklerine de rastlanılabilir (şekil 7).  Endolenfatik kanal genişliği genellikle GVA ile birlikte görülse de, izole  olarak da bulunabilir.
Şekil 7: A.Geniş vestibüler akuaduktus, kanalın  çapı komşu YDK'dan daha geniştir. Aynı zamanda IP-II deformitesi de  bulunmaktadır. B.Geniş endolenfatik kanal ve kese olgusu.
YDK malformasyonları da sık görülen anomalilerdir.  Gebeliğin 6.haftasında vestibüler apendiksten   disk şeklinde bir bölüm içeri doğru çökme (evagination) yapar. Diskin  orta bölümü rezorbe olurken yerine mesenkimal doku gelir. Bu yapı karakteristik  olarak YDK'a dönüşür. Disk oluşumu etkilenirse ilgili YDK gelişmeyecektir. Disk  merkezinin yetersiz absorbsiyonu durumunda ise displastik veya cep-tipi  (pocket-shape) YDK oluşacaktır. İlk gelişen superior kanal, sırasıyla posterior  ve lateral YDK'lar gelişmektedir. Lateral YDK anomalileri izole olarak görülebilmektedir  (şekil 8).
Şekil 8: A.Displastik lateral YDK, kanal vestibül  ile birlikte ve cep görüntüsü oluşturuyor. B.Koronal kesitte superior ve  posterior kanallar normal iken, lateral kanal devamlılığı kesilmiş durumda  görülüyor.
Waardenburg ve Alagille sendromunda farklı olarak  anterior ve lateral kanal anomalileri yok iken posterior kanal aplazisi  görülür. Aksiyel BT kesitinde lateral YDK seviyesinden geçen kesitte lateral  kanal ortasındaki kemik adanın genişliği normalde 2.6-4.8 mm aralığında  olmalıdır. Bu kemik adanın dar olması gizli bir YDK anomalisi olduğuna işaret  edebilir (Şekil 9).15
Şekil 9: Lateral kanal adası 1.9 mm çapla küçük olarak tespit edilmiştir  ve SCC dispalizisine işaret etmektedir. Aynı zamanda vestibül genişlemiş ve  kohlea hipoplaziktir.
Daha hafif iç kulak malformasyonlarında (GVA,  IP-II, parsiyel YDK displazisi) kohlear implant uygulaması sonrasında, diğer  malformasyonlara (common cavity, kohlear hipoplazi) veya CHARGE sendromu gibi  sendromlara göre konuşmanın algılanmasıyla ilgili daha iyi sonuçlar  alınabilmektedir.16 İç kulak anomalilerinin saptanması kohlear implant  cerrahisi açısından çok önem arzeder, çünkü elektrot yerleştirilmesi  zorlaşmakta, perilenf veya BOS fistülleri oluşabilmekte, implantasyon sonrası  menenjit gelişebilmekte, yanlış elektrot yerleştirilmesi oluşabilmekte hatta iç  kulak kanalına geçebilmektedir. Dahası bu olguların %15-32'sinde fasial sinir  yerleşimi farklı olabilmekte, yuvarlak pencere içinden optimal giriş açısını  değiştirebilmektedir.
KOHLEAR SİNİR BOZUKLUĞU
Kohlear sinir bozukluğu (CND - cochlear nerve  dysplasia) işitme sinirinin tam yokluğu yada çap olarak ince olmasıdır. CND yenidoğan  SNİK olgularının %12-18'inde görülür. Genellikle konjenital olarak görülür,  ancak çok nadiren erken çocukluk döneminde sinirin atrofiye uğramasıyla da  meydana gelebilir.17 CND durumunda kohlear implant uygulaması  kontrendikedir.  Kohlear sinirin kanal  içindeki durumunun en iyi tespiti MR ile mümkündür. Kanal dik açıda yapılan  konstruksiyonda kohlear sinir kanalın ön alt kadranında yer alır. Ön üstde  fasial sinir, arka kadranlarda vestibüler sinirler yer alır (Şekil 10). Kohlear  sinir, vestibüler sinir ile birlikte 8.sinirin total yokluğu, yada izole olarak  kohlear sinirin yokluğu şeklinde görülebilmektedir. CND sıklıkla İAK (internal  acoustic canal) darlığı ile birliktedir. Sinir aplazilerinde kanalın normal  genişliğe ulaşamadığı, çapının 4 mm.nin altında kaldığı öne sürülmektedir.17
Şekil 10: A. Sağ İAK içinde ön altda kohlear sinir görülmüyor. B. Sol İAK  içinde ön altda kohlear sinirin görünüşü.
CND saptanmasında MR altın standarttır ancak BT ile  de BCNC (bony canal nervus cochlearis) çapının darlığı (normali 1.4-3.0 mm)  veya, İAK stenozu saptanabilir. İAK darlığı bulunan olgularda CI cevapları daha  kötü seyretmektedir, bunun nedeni muhtemelen kohlear sinirin hipoplazik veya  aplazik olmasıdır.16 Kohlear sinirin olmadığı olguların yaklaşık  %23'ünde BCNC normal,18 %73'ünde İAK normal genişlikte  bulunmaktadır.19
SENDROMİK   HEREDİTER İŞİTME KAYBI ETKENLERİ
İşitme kaybı ile birlikte diğer sistemlere ait  belirgin bulguların birlikte bulunduğu klinik görünümler sendromik tablolar  oluşturmaktadır. Günümüzde işitme kaybına yol açan 300'ün üzerinde tanımlanmış  sendrom vardır.20 Bu sendromların tümünde işitme kaybı klinik  tabloya her zaman eşlik etmeyebiliyor. Ancak en sık ve belirgin bulgusu işitme  kaybı olan bazı sendromları tartışacağız (tablo). Bu sendromların çoğunda  görüntülenme teknikleriyle tespit edilebilecek bulgular bulunmasa da, tespit  edilebilen özellikler tanı koydurucu nitelikte olabilmektedir.
BOR  SENDROMU
Brankio Oto Renal sendrom OD geçişlidir. İK, aurikuler  malformasyonlar, brankial ark kapanma defektleri (preaurikuler pit ve tag),  böbrek anomalileri ile seyreder. Daha nadir olarak lakrimal kanal stenozu, dar  ve uzun yüz, damak anomalileri, mesane ve üreter anomalileri de görülebilir.  EYA1 (%40) ve SIX1 genlerinde mutasyonlar tanımlanmıştır.(4)
HL olguların %70-93'ünde görülür ve erken çocukluk  çağından genç yetişkinliğe kadar değişen sürelerde ortaya çıkabilir. HL iletim  tipi, SNİK ve miks tipte olabilir ve hafif derecelerden çok ileri dereceye  kadar farklı şiddetlerde görülebilir.21
İç kulak anomalisi olarak özellikle apikal kohlear  hipoplazi, fasial kanal labirent bölümünde kohleaya doğru deviasyon, porusu  geniş olarak huni şeklinde İAK görülür (şekil 11).22 Ayrıca  vestibüler displazi, SSK displazisi, GVA ve CND gibi anomaliler de rapor  edilmiştir. BOR olgularında sıklıkla DKY stenozu veya atrezisi, Eustachian tüpü  dilatasyonu ve stapes kası yokluğu da bildirilmiştir.22,23
Şekil 11: A.Modiolusun olmadığı hipoplazik kohlea. B.Fasial kanal  labirenter bölümünün mediale yer değiştirmesi ve GVA. A-B.Aynı zamanda orta  kulak kolesteatomuna bağlı destruksiyon alanları ve destrukte olmuş malleus görülmekte.  C.Aynı hastanın diğer kulağında kalın ve kısa bir hipoplastik inkusun stapes  ile direkt eklem yapması.
CHARGE  SENDROMU
CHARGE sendromu 1981 yılında Pagon ve  ark.tarafından akronim olarak tanımlanmıştır. Coloboma, Heart defects, Atresia  of chonae, Retarded growth and developmeent, Genital hypoplasia ile Ear  anomalie ve/veya sağırlık gibi 6 kardinal bulgunun baş harflerinin birleşimiyle  oluşur. İlk tanımlanmasından sonra Rhombensefalik disfonksiyon, kranial  nöropatiler, hipotalamo-hipofizyal aks disfonksiyonları rapor edilmiştir. Tanı  kriterleri 2005 yılında Verloes tarafından yeniden tanımlanmıştır (tablo).24
CHARGE sendromu genellikle sporadik OD geçişlidir  ve 8.kromozomda CHD7 geninde mutasyon gösterilmiştir. HL olguların %90'ında  görülür ve iletim tipi, SNİK veya miks tipte olabilir.25 Aurikuler  minimal anomaliler (küçük pinna, low set, keçe kulak, fincan kulak, geniş ancak  vertikal boyutu küçük kepçe, vb) olguların tamamına yakınında görülür. BT ile  küçük timpanik kavite, stapes kasının yokluğu, oval veya yuvarlak pencere  yokluğu, inkus ve stapes hipoplazisi, kemikçik fiksasyonları, fasial sinir  timpanik seyrinin anomalisi tespit edilebilir.26
CHARGE sendromunda karakteristik iç kulak bulgusu SSK  aplazisi ve eşlik eden vestibüler displazi olup, hemen tüm olgularda görülür  (şekil 12). CND ve kohlear aperture atrezisi, kohlea kıvrımları ve kranial  sinir anomalileri, olfaktör bulbus anomalisi sık bulgulardır.26  Kemik yada membranöz koanal atrezi ve koloboma majör bulgulardır.
Şekil 12: CHARGE sendromu. A.Hipoplastik vestibül, lateral YDK aplazisi,  hipoplastik kohlea. B.Koloboma
PENDRED  SENDROMU
Sendromik konjenital işitme kayıpları içinde en sık  Pendred sendromu görülür. Çocukluk çağı sağırlıklarının %4.3-7.5'nu oluşturur  ve eutiroid guatr ile birlikte görülen OR geçişli bir hastalıktır. Guatr  genellikle çocukluk çağının ortalarında görülür ve  iyot metabolizmasındaki bozukluğa bağlı  gelişir. Bu bozukluk perklorat atılım testiyle gösterilebilir.27  7q31 kromozomunda pds lokusunda mutasyon gösterilmiştir.28
BT ile mutlaka modiolar defektler ve vestibüler  genişleme bulguları görülür,  üst ve orta  kohlea sarmallerinde interskalar septum %75 olguda gelişmemiştir, GVA %80  olguda bulunur.29 MR ile endolenfatik kese genişlemesi tüm olgularda  saptanmaktadır.
WAARDENBURG  SENDROMU
OD geçişli hastalığın en karakteristik bulguları hipertelerizm  ve dystopia canthorum (burun kökünün çok geniş olması) olarak sayılabilir. Kaş  hiperplazisi ve synophrys (kaşları bitişik olması), heterochromia iridis, beyaz  perçem, lökoderma ve beyaz kirpikler gibi pigment bozuklukları ile SNİK görülür  (şekil 13). Sendromun tanımlanmasından buyana 4 ayrı tipi ve daha birçok alt  tipi bildirilmiştir ve en sık I. ve 2. tipleriyle karşılaşılır.30  Değişik tipleri için 6 değişik gen tanımlanmıştır (PAX3, MITF, EDN3, EDNRB,  SOX10, SNAI2).
Şekil 13: Waardenburg sendromunda A.Beyaz perçem, B.Heterokromia,  C.Lökoderma
İK, tip I'de %60, tip 2'de %90 oranında görülür.  Temporal kemik anomalileri olguların yaklaşık yarısında vardır.31 İç  kulak anomalisi olarak GVA, üst vestibül genişlemesi, İAK hipoplazisi, küçük  modiolus ve en karakteristik olarak posterior SCC aplazi veya hipoplazisi  (kabaca %26) görülebilir (şekil 14).
Şekil 14: Posterior kanal gelişmemiş (ok) ve lateral kanal normal  (okbaşı). Bu bulgu Waardenburg ve Alagille sendromu için tipiktir.
NANCE  SAĞIRLIĞI
Genetik olarak X-linked geçişlidir ve  "X-linked sağırlığı tip 3" olarak veya "X-linked sağırlık ve  Stapes Gusher" olarak da adlandırılır. X kromozomunun DFN3 lokusundaki  POU3F4 genindeki mutasyon sonucu fonksiyonunu kaybetmesiyle ortaya çıkar. X  kromozomuna bağlı geçiş gösteren 4 farklı mutasyona bağlı konjenital sağırlık  tipinin (diğer üçü DF2, DF4 ve DF6) yarısını oluşturur.32 Semptomatik  olgular tipik olarak erkeklerdir ve doğumda var olan işitme azlığı 10 yaşından  önce tam sağırlığa kadar ilerleme gösterir. Genellikle miks tip işitme kaybı  oluşur, bazen sadece SNİK şeklinde de görülebilir. Vestibüler problemler de  sıklıkla oluşur. Mutasyonlu geni taşıyan kız çocuklarında işitme genellikle  normaldir ancak hafif orta derecede işitme kaybı da görülebilir.
Bu hastalıkta İAK fundusundaki lamina kribrosa  defektli olmakta ve böylece subaraknoid aralıkla perilenfatik sistem doğrudan ilişki  halinde bulunmaktadır. Bu ilişki sonucunda perilenf basıncının artması  nedeniyle stapes tabanında fiksasyon meydana gelerek İTİK oluşmaktadır.33  Cerrahi sırasında stapes tabanına dokunulmasıyla meydana gelecek gusher ile SNİK  gelişecektir.
BT ve MR ile genişlemiş bulböz İAK bulgusu vardır,  kohlea aperture geniştir ve lamina kribrosa yoktur. Bazen kohlear hipoplazi,  modiolar eksiklik, fasial sinir labirenter bölümünün kemik kanalında açıklık  saptanabilir (şekil 15).33 GVA bulgusu da rapor edilmiştir.
Şekil 15: A.İAK bulböz görünümde, kribriform plate eksikliği, kohlear  aperture genişliği, kohlear hipoplazi, küçük modiolus vardır. B.Fasial sinir  labirenter bölüm kemik kanal açıklığı
ÇOCUKLARDA ANDERSON-FABRY HASTALIĞI (AFD)
Majör organ hasarları erişkin yaşta oluşursa da,  çocukluk çağında da sıklıkla pek çok bulgu saptanabilir. Semptomlar erkeklerde  daha erken başlar. Tinnitus ve işitme kaybının yanında  akroparaesthesia, kronik nöropatik ağrı,  hipo-anhidrosis, karın ağrısı ve diare, anjiokeratoma, kornea verticillata,  retinal damarlarda bükülmeler, subkapsüler katarakt gibi yakınma ve bulgular da  bulunur. Majör organ tutulumunun bulgusu olarak mikroalbumineri veya  proteinüri, aritmi, sol ventrikül hipertrofisi, inme gibi bulgular çocukluk  çağında görülebilir. Agalsidase alfa ve beta enzimlerinin verilmesiyle tedavi  çalışmaları ümit vericidir ve kalıcı hasarlar oluşmadan başlanmalıdır.34
MUCKLE-WELLS SENDROMU
Muckle-Wells sendromu (MFS) ve Ailesel soğuk otoinflamasyon  sendromu (Familial cold autoinflammatory syndrome-FCAS) gibi klinik antiteler,  kriopirin-bulunan periodik sendromlar (cryopyrin-associated periodic syndromes-CAPS)  grubundandır. CIAS1 gene mutasyonları bulunur. En hafif FCAS fenotipidir ve  doğumdan sonra ilk aylarda soğukla karşılaşan bebeklerde bulgular ortaya çıkar.  FACS olgularının kazanılan soğuk ürtikeri (acquired cold urticaria-ACU) and ailesel  atipik soğuk ürtikeri (familial atypical cold urticaria-FACU) olgularından  ayırıcı tanısının yapılması gerekir. MWS olgularında majör bulgu olarak SNİK,  sekonder amiloidozis bulunurke, ayrıca rekürren ateş, ürtiker tipi rashlar  klinik olarak ciddi boyutlarda değildir.35
HANGİ OLGULARDA GENETİK ARAŞTIRMA YAPILMALI
Bilateral işitme kaybı bulunup da, bilinen başka  bir etiyolojik faktör saptanamayan çocuklardan genetik araştırma istenebilir.  Tek taraflı işitme kayıplarında spesifik bir iç kulak anomalisi saptanan  olgular genetik araştırmaya aday olabilir. Sendromik olgularda klinik  fenotipten yola çıkarak hangi kromozomun araştırılacağını saptamak nispeten  kolaydır ancak non-sendromik olgularda tek klinik bulgu nonspesifik olarak SNİK'dır.  İlgili kromozomu saptamak için radyolojik çalışmalar, genetik geçiş özelliği,  belki elektrofizyolojik test sonuçları yol gösterici olabilir. İlgili genin  seçimine yönelik tanımlanmış bazı algoritimler vardır (algoritm tablosu).36
SORUMLU GENİN SAPTANMASININ HASTAYA FAYDASI NEDİR
Genetik araştırmalar maliyeti yüksek çalışmalardır.  Saptanan genetik mutasyonun neden olacağı anomaliler de her zaman kesin  değildir. Buna rağmen genetik bir hastalıkta sorumlu genin bulunmasının pek çok  faydası da olacaktır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz.
1.        İK bulunan hastalar ve yakınları tanının  kesinliğinden tam emin olamazlar ve pek çok sağlık kurumu dolaşarak defalarca  işitme testleri yaptırmak isteyeceklerdir. Ayrıca işitme kaybı dışında  beraberinde henüz tespit edilemeyen başka problemlerin olabileceği ayrı bir  anksiyete kaynağı oluşturacaktır. Bu belirsizlik işitme rehabilitasyonuna  başlamayı da geciktirebilecektir.37
2.       Genetik  mutasyonun kesinleşmesi odyogramın ve işitme kaybının muhtemel seyri hakkında  doktora yol gösterici olacaktır. Unutulmamalı ki bu grup hastaların yaşları  nedeniyle subjektif odyogramların elde edilmesi söz konusu değildir. Bu  bilgiler ışığında rehabilitasyon ve ileriye yönelik planlamalar daha net  yapılabilecektir.38
3.       İlgili  genin ve dolayısıyla olabilecek anomalilerin anlaşılması zararlı olabilecek  ilaçlardan ve aktivitelerden kaçınılması konusunda uyarıcı olacaktır. Örneğin  A1555Gmitokondrial DNA mutasyonunda tek doz aminoglikozid kullanılmasıyla dahi İK  oluşabilmektedir.39 Diğer bir örnek olarak SLC26A4 geni GVA  anomalisine işaret eder ve bu hastalarda aşırı eksersizler, küçük kafa  travmaları vb ile İK başlayabilir veya ilerleyebilir.
4.       Saptanan  gen İK ile birlikte görülebilecek diğer anomalilere işaret edebilir.  Örneğin A3243G mitokondrial DNA mutasyonunda  DM, SLC26A4 mutasyonunda guatr bulunabilir. Bu bilgiler muhtemel bir diyabetik  retinopatiyi, hipotrioidism gibi tablolar için alınacak önlemlere ışık tutar.  Örneğin , Alport sendromunun anlaşılması için renal biyopsi yerine genetik test  yapmak daha non-invazivdir.40
5.       Gen  tipi İK patogenezindeki iç kulak hasarına ve hücre tipine işaret edebilir.  Örneğin spiral ganglion hücrelerinin durumu CI cerrahisinden alınacak başarıyı  doğrudan etkileyebilen bir faktördür. Auditör nöropatiye işaret eden spesifik  genler tanımlanmıştır ve bu klinik tabloda dış saçlı hücreler normal olduğu  halde, iç saçlı hücrelerde ve/veya işitme sinirinde anormal aktiviteler  bulunmaktadır ve konjenital SNİK olgularının yaklaşık %15'ni oluşturur. Bu  olgularda konuşmayı algılama bozuk olduğu için dil gelişimi işitme cihazı ile  rahabilite edilemez. Auditör nöropatinin iç saçlı hücrelerden mi, yoksa spiral  ganglion hücrelerden mi kaynaklandığı, CI ile rehabilitasyon için önemlidir.  OTOF genindeki mutasyonda iç saçlı hücrelerde etkilenmeyle auditör nöropati  oluşur ve spiral ganglion hücreri sağlam olduğu için CI başarıyla  uygulanabilir.41 Bu mutasyonun yol açtığı hücresel etkilenmeler  patolojik çalışmalarla da desteklenmiştir.
6.       Genetik  çalışmalar daha sonraki gebeliklerin planlanması için de önem arzeder. Non  sendromik genetik hastalıklar için prenatal genetik çalışmalar yapılması ve  bunlara göre gebeliğin sonlandırılması günümüzde etik bulunmamaktadır.
7.       Henüz  hayvan deneyleri seviyesinde olmasına rağmen bozuk olduğu tespit edilen genler,  genetik tedavi ile olabilecek anomaliler hücresel düzeyde önlenebilmektedir.  Örneğin kohlear fibrosit anomalileri bazı genetik SNİK, ayrıca gürültüye bağlı,  yaşlanmaya bağlı ve Meniere hastalığı gibi İK tablolarında tespit edilmiştir.  Farelerde deneysel olarak bir tür mitokondrial toksin olan 3-NP kullanılarak  kohlear fibrosit anomalisi oluşturacak gen mutasyonu indüklenmiş. Daha sonra  kohlear fibrositlerde apopitozis gelişimi sırasında caspase inhibitörü olarak  Z-VAD-FMK kullanılarak fibrosit hasarı düzeltilebilmiştir. Hatta bu madde 3-NP  kullanılmasından önce verildiğinde tespit edilen bir yan etki olmaksızın  apopitozis gelişimini önlemiştir. Ayrıca kohlear fibrositlerde apopitozis  sürerken ve kronik bir etkilenmeyle SNİK ilerlemesi olurken, farelere kemik  iliğinden elde edilen stem-cell verildiğinde, bu hücrelerin hasarlı bölgeye  ulaşarak, hasar gören fibrositlerin yerini aldığı histopatolojik olarak  gösterilmiştir.42
NON-HEREDİTER İŞİTME KAYIPLARI
Konjenital işitme kayıplarının yaklaşık yarısı  non-herediterdir ve bu olguların yaklaşık yarısı çevresel faktörlere bağlı  oluşur. Etiyoljik faktör olarak;43
i. pre ve perinatal infeksiyonlar (CMV, rubella,  kızamık, sifiliz, vb)
ii. toksikasyon (alkol, ototoksik  ilaçlar-aminoglikozidler, antineoplastik ajanlar),44
iii. erken doğum
iv. hipoksik-iskemik doğum
v. hiperbillurubinemi sıralanabilir. Bu tip  patolojiler radyolojik olarak tespit edilebilen gros bulgular oluşturmazlar. 
CMV  ENFEKSİYONLARI
CMV enfeksiyonu gelişmiş ülkelerde rubella  enfeksiyonunun kontrolü sonucunda en sık çevresel prelingual SNİK etkeni olarak  karşımıza çıkmaktadır. Konjenital infantil işitme kayıplarının %10'nu, geç  dönemde başlayan idiopatik orta-ciddi SNİK'lerin yaklaşık üçte birini  oluşturur. Maternal seroimmünitenin varlığı sekel riskini azaltır şeklinde  yanlış bir kanı vardır. Son dönemlerdeki çalışmalar primer yada nonprimer  maternal enfeksiyonların her ikisinin de özellikle İK sekeli olarak benzer  riskler oluşturduğu bildirilmektedir.45 Öte yandan ilk CMV  aşılarıyla ilgili raporlar, maternal enfeksiyona bağlı konjenital CMV enfeksiyonunun  azaltılabileceğine işaret etmektedir.  Zayıflatılmış human CMV kullanılmasıyla elde  edilen Ab indüksiyonu başarılı gibi görünmektedir. Ancak endotelyal ile  epitelyum hücrelerine ve lökositlere karşı oluşan antikorların nötrelizasyonu  henüz başarılamamıxtır.46
Kabaca konjenital CMV enfeksiyonlarının %90'ı  subklinik seyir gösterir, ancak bunların yaklaşık %10'u ciddi kalıcı SNİK  oluşturur. Klinik olarak belirgin şekilde seyreden CMV enfeksiyonlarında %30  oranında SNİK gelişmektedir. CMV enfeksiyonuna bağlı SNİK tablosu tek taraflı,  fluktuasyon gösteren özellikte veya progresif tipte olabilir. İşitme kaybının  başlayışı aylar veya yıllar sonra oluşabilir. CMV nedeniyle oluşan konjenital SNİK  olgularında iç kulak bulguları tipik değildir, fakat beyin MR T2 görüntüleri  beyaz cevherde hiperintens bulgular ve kortikal malformasyonlar %80 oranında  saptanabilir.47 Tedavisinide ganciclovir ve valganciclovir gibi antiviral  ajanlar denenmektedir.48
KAZANILMIŞ  SNİK
Kazanılan tip İK daha geç çocukluk çağında  görülürler ve iç kulak enfeksiyonları, otoimmün hastalıklar, travma veya  posterior fossa yada İAK tümörleri gibi etkenlerle meydana gelirler.
LABİRENTİT
Mebranöz labirentin inflamasyonuyla tipik olarak İK  ve vertigo oluşur. Labirentitler
a. İnfeksiyöz
    i. Bakteriyel
   ii. Viral
   iii. Luetic
b. Non-infeksiyöz
   i. Travmatik
   ii. Otoimmün
   iii. Toksik
gibi etkenlerine göre sınıflanabilir. İnfeksiyöz labirentitler ise  enfeksiyonun yayılış yoluna göre ayrıca;
   i. Timpanogenik
   ii. Meningogenik
   iii. Hematogenik
olarak da sınıflanabilir.
İNFEKSİYÖZ  LABİRENTİTLER
Çocukluk çağında en sık postnatal kazanılan işitme  kaybı etkeni olarak Menenjitler görülmektedir. Meningojenik labirentit en çok  bakteriyel menenjiti takiben gelişir ve genellikle bilateral oluşur. Bakteri  kohlear aquaduct veya kribriform laminadan geçerek membranöz labirente  ulaştığına inanılır. Timpanojenik enfeksiyonların labirente yuvarlak veya oval  pencere yoluyla yada orta kulak-iç kulak arasındaki anormal bir bağlantı  yoluyla yayılabilir. Bu yolla gelişen labirentitler genellikle unilateraldir.  Hematojenik olarak genellikle viral bir etken kan dolaşımı yoluyla labirente  ulaşır. En sık görülen kazanılmış tip viral enfeksiyonlar ise Kızamık,  kabakulak, influenza, rubella, CMV ve herpes olarak sayılabilir.49  Viral labirentitler tipik olarak kendi kendini sınırlar ve herhangi bir  radyolojik incelemeye gerek kalıncaya kadar işitme kaybı düzelebilir ve hatta  tamamen iyileşebilir.
Klinik ve Radyolojik olarak labirentitler 3 evre gösterirler:
i. Akut evre
i. Fibröz evre
iii. Labirentitis ossifikans.
Akut evrede kan-beyin bariyerinin kalkması  nedeniyle  perilenf inflamatuar hücreler  ve serofibrinöz eksuda ile kaplanır. Bu evrede godolinyumlu MR-TI sekanslarda  labirentde kontrast tututulumu görülür ancak bu durum infeksiyöz labirentite  spesifik olmayıp, non-infeksiyöz labirentitlerde de bulunabilir. BT ile iç  kulak bulguları normaldir, timpanojenik labirentit söz konusuysa orta kulağın  tutulumuna ait bulgular görülür.
2 hafta içinde fibröz labirentit evresine geçiş  olur. Labirent hipertrofik fibroblastlardan oluşan granulasyon dokusu ile  dolarak, normal sıvı görünümü değişmiş olur.49 MR-T1 sekansta akut  fazdaki kadar olmasa da hiperintens görünümü bulunur.43 BT ile hala  herhangi bir opasifikasyon görünmeyecektir (şekil 16).
Şekil 16: A. İAK seviyesinden geçen kesitte kohlea içindeki yüksek sıvı  intensitesinde azalma görülmektedir. B.Kohlea içinde henüz bir ossifikasyon  olmasa da, modiolus seviyesinde hafif ossifikasyona bağlı kalınlaşma  görülmektedir.
Labirentittin son aşaması olan ossifikasyon  evresinde, BT ile iç kulağı dolduran metaplastik veya osteoplastik kemik  formasyonuna ait görüntüler tespit edilebilir (şekil 17). Ossifikasyon  genellikle yuvarlak pencere komşuluğundaki skala timpaniden başlayarak apikal  bölüme doğru yayılır.(32,33) MR ile labirent içinde sıvı sinyalleri azalmıştır  ve fibröz evredeki gibi T1 sekansta kontrast tutulumu olmamaktadır. MR ile  fibröz ve ossifikasyon evreleri birbirinden ayrılamaz, ancak BT ile  ossifikasyon net olarak saptanabilmektedir. Bu iki klinik tablonun ayırt  edilebilmesi CI adaylarının belirlenebilmesi için önemlidir. Labirent  ossifikasyonunda CI uygulaması imkansız değildir ancak sonuçlar çok daha  kötüdür.
Labirentin tam ossifikasyonu durumunda klinik  tablonun labirent aplazisinden ayrılabilmesi için, iç kulak yapılarının  boyutları ve İAK anatomik yapısı önemlidir.50
Şekil  17: A.Labirent ossifikasyonu nerdeniyle kohlea bazal döngüsü içinde artmakta  olan dansite artışı görünmekte. B.Orta kulak cerrahisi geçirmiş bir kulakta  kohlea ve labirentin büyük bölümü total ossifikasyon geliştirmiş ve ancak  vestibülün bir bölümü açık kalmıştır. Labirenter aplaziden farklı olarak İAK  normal boyutlardadır.
OTOİMMÜN LABİRENTİT
Genellikle  hızlı ilerleme gösteren fluktuasyon özellikte bilateral SNİK tablosu  oluştururlar ve immunsupresif ajanlara iyi cevap verirler. Vestibüler  semptomları Menire hastalığına benzer. ESR, RF, CRP veya serum Ig oranlarında  artış görülür. Ayrıca dokuya özel olmayan antikor titrelerinde (ANA,  Anti-Nötrofil Cytoplasmic Antibody, Anti-endotelyal Hücre Antibody) yükselmeler  saptanabilir. 
Otoimmun HL oluşturan antiteler;
i. Cogan sendromu
ii. SLE
iii. Juvenil idiopatik artrit (Juvenil Romatoid artrit)
iv. Wegener granulomatozis
v. Sjögren sendromu
vi. Behçet hastalığı
vii. Anti-fosfolipid sendromu
viii. Anti-cardiolipin sendromu
ix. Hashimoto tiroiditi
olarak  sıralanabilir. Otoimmün labirentitlerin prevelansı yaşla birlikte artar ve  çocukluk çağında en sık geç adölesan yaşta görülür.51
MR  ile T1 sekansta kontrast sonrası akut infeksiyöz labirentite benzer şekilde  labirentde intensite artışı görülür (şekil 18).49 Bu radyolojik  bulgular steroid tedavisiyle kaybolur ve bazen fibröz veya ossifiye labirentite  doğru ilerleme gösterebilir.
Şekil  18: Godolonium sonrası kohlea, vestibül ve YDK intensitelerinde artış  görülmesi. Benzer görünüm akut infeksiyöz labirentitde de bulunur.
TRAVMALAR
Temporal  kemik fraktürleri, barotravmalar veya akustik travmalar bu başlık altında  incelenebilir.
Fraktürler:
Çocuklardaki  temporal kemik travması sonrası %80 gibi bir oranda İK gelişebilmektedir.  Bunların yarısından çoğu İTİK, beşte biri SNİK ve onda biri miks tipte  olmaktadır.52 Vertikal fraktürlerden daha çok transver fraktürlerin İAK  veya labirentden geçmesiyle İK meydana gelmektedir (şekil 19). Yine transvers  fraktürlerde sıklıkla fasial paraliziler de görülmektedir. En sık görülen  fraktürler ise longitudinal olanlardır. Bu ayırımlar klinik tabloların  açıklaması için faydalıdır ancak gerçekte temporal kemik fraktürleri miks  formda veya obliq olabilmektedir.
Şekil 19: A.Superior kanal hizasından geçen kesitte kanala uzanan  horizontal fraktür hattı. B. İAK hizasından geçen kesitte kohlea, vestibül ve  vestibüler aquaduct içinde gaz görümü pnömolabirent lehinedir.
Bazen  travma sonrası fraktür olmaksızın da labirent kontüzyonu nedeniyle SNİK  gelişebilmektedir. Muhtemelen membraröz labirenti etkileyen görünemeyen  mikrofraktürler oluşabilir. Fizyopatolojik olarak öne sürülen hipotezler şu  şekilde sıralanabilir;
i. BOS aracılığıyla iletilen basınç dalgaları sonucunda kohleanın  membranöz bölümünde kopmalar olabilir.
ii. Travmaya bağlı kohlear mikrosirkülasyon bozulabilir.
iii. Kohlea içine kanama olabilir (Şekil 20).53
Bu olgularda kemik kapsül ve İAK BT'de intakt görülür. MR ile kohlea  veya labirent içine oluşan kanama TI sekansta hiperintens olarak görülebilir.  Hemolabirint tablosu da labirent ossifikasyonuna gidebilir.
Şekil 20: Travma sonrası MR'da, kontrast kullanılmaksızın, T1 sekansta  kohlea içindeki intensite artışı hemotimpanum lehinedir.
Perilenfatik Fistül:
Yine  travmalara bağlı perilenfin orta kulak boşluğuna kaçak oluşturması perilenfatik  fistül olarak isimlendirilir ve SNİK ve vertigo oluşur. Fistül olgularında açık  bir fraktür hattı olmayabilir. Fistüller spontan veya barotravmalar sonucunda  da oluşabilmektedir. Böyle durumlarda fistül hattı sıklıkla yuvarlak veya oval  pencere yoluyla meydana gelir. Bu olguların BT görüntülerinde sıklıkla orta  kulaktaki sıvı bazen pnömolabirent saptanabilir .54 Perilenf  fistülleri kolesteatomaya veya kronik otitis mediaya bağlı en sık lateral YDK  dehisansları ile membranöz labirent erozyonları sonucunda da oluşabilir.
TÜMÖRLER
İAK,  CPA veya beyin sapı yerleşimli tümörlere bağlı santral SNİK olguları  görülebilmektedir. Özellikle NF-2 bulunan olgularda vestibüler schwannoma  sonucunda İK gelişebilmektedir. NF-2 olgularının yaklaşık beşte biri 15 yaşın  altında ortaya çıkar ve bunların yine beşte birinde başlangıç semptomu olarak  tinnitus ve HL meydana gelir.55 Bu tip olgulardaki İK progresif  özelliktedir ve unilateral veya bilateral tutulum gösterebilirler. Bu olguların  radyolojik incelemesinde intrakranial multipl schwannomalar ve meningiomlar  görülür (şekil 21).
Şekil  21: Godoloniumlu MR T1 sekansta her iki İAK yerleşimli vestibüler ve, her iki  Meckel cave yerleşimli trigeminal schwannomalar görülmektedir.
 Ayrıca  posterior fossa yerleşimli beyin sapı pilocytic astrositomlar,  medulloblastomlar ve serebellopontin açı araknoid kistleri gibi tümörler de  çocuklarda SNİK etkeni olarak görülebilir.
REFERANSLAR
*Huang BY, Zdanski C, Castillo M. Pediatric Sensorineural Hearing Loss, Part 1:Practical Aspects for Neuroradiologists. Am J Neuroradiol 2012;33:211-7.
**Huang BY, Zdanski C, Castillo M. Pediatric Sensorineural Hearing Loss, Part 2: Syndromic and Acquired Causes. Am J Neuroradiol 2012;33:399-406.
1. Billings KR, Kenna MA. Causes of pediatric  sensorineural hearing loss: yesterday and today. Arch Otolaryngol Head Neck  Surg 1999;125:517–21
2. American Academy of Pediatrics, Joint Committee  on Infant Hearing. Year 2007 position statement: principles and guidelines for  early hearing detection and intervention programs. Pediatrics 2007;120:898–921
3. Buchman CA, Adunka OF, Zdanski CJ, et al. Hearing  loss in children: the otologist's perspective. In: Seewald RC, Bamford JM, eds.  A Sound Foundation Through Early Amplification: Proceedings of the Fourth  International Conference. Basel, Switzerland: Phonak; 2008:63–77
4. Trimble K, Blaser S, James AL, et al. Computed  tomography and/or magnetic resonance imaging before pediatric cochlear  implantation? Developing an investigative strategy. Otol Neurotol  2007;28:317–24
5. Hone SW, Smith RJ. Medical evaluation of  pediatric hearing loss: laboratory, radiographic, and genetic testing.  Otolaryngol Clin North Am 2002;35:751–64
6. McClay JE, Booth TN, Parry DA, et al. Evaluation  of pediatric sensorineural hearing loss with magnetic resonance imaging. Arch  Otolaryngol Head Neck Surg 2008;134:945–52
7. Morton CC, Nance WE. Newborn hearing screening:  a silent revolution. N Engl J Med 2006;354:2151–64
8. Denoyelle F, Marlin S, Weil D, et al. Clinical  features of the prevalent form of childhood deafness, DFNB1, due to a  connexin-26 gene defect: implications for genetic counseling. Lancet  1999;353:1298–303
9. Azaiez H, Smith RJ. In reference to temporal  bone imaging in GJB2 deafness. Laryngoscope 2007;117:1127, author reply 1127–29
10. Propst EJ, Blaser S, Stockley TL, et al.  Temporal bone imaging in GJB2 deafness. Laryngoscope 2006;116:2178–86
11. Arcand P, Desrosiers M, Dube J, et al. The  large vestibular aqueduct syndrome and sensorineural hearing loss in the  pediatric population. J Otolaryngol 1991;20:247–50
12. Swartz JD. An overview of  congenital/developmental sensorineural hearing loss with emphasis on the  vestibular aqueduct syndrome. Semin Ultrasound CT MR 2004;25:353–68
13. Sennaroglu L, Saatci I. A new classification  for cochleovestibular malformations. Laryngoscope 2002;112:2230–41
14. Reardon W, OMahoney CF, Trembath R, et al.  Enlarged vestibular aqueduct: a radiological marker of Pendred syndrome, and  mutation of the PDS gene. QJM 2000;93:99–104
15. Koch B, Goold A, Egelhoff J, et al. Partial  absence of the posterior semicircular canal in Alagille syndrome: BT findings.  Pediatr Radiol 2006;36:977–79
16. Papsin BC. Cochlear implantation in children  with anomalous cochleovestibular anatomy. Laryngoscope 2005;115(1 pt 2 suppl  106):1–26
17. Glastonbury CM, Davidson HC, Harnsberger HR, et  al. Imaging findings of cochlear nerve deficiency. AJNR Am J Neuroradiol  2002;23:635–43
18. Adunka OF, Jewells V, Buchman CA. Value of  computed tomography in the evaluation of children with cochlear nerve  deficiency. Otol Neurotol 2007;28:597–604
19. Huang BY, Roche JP, Buchman CA, et al. Brain  stem and inner ear abnormalities in children with auditory neuropathy spectrum  disorder and cochlear nerve deficiency. AJNR Am J Neuroradiol 2010;31:1972–79.  Epub 2010 Jul 1
20. Morton CC, Nance WE. Newborn hearing screening:  a silent revolution. N Engl J Med 2006;354:2151–64
21. Kochhar A, Fischer SM, Kimberling WJ, et al.  Branchio-oto-renal syndrome. Am J Med Genet A 2007;143A:1671–78
22. Propst EJ, Blaser S, Gordon KA, et al. Temporal  bone findings on computed tomography imaging in branchio-oto-renal syndrome.  Laryngoscope 2005;115:1855–62
23. Senel E, Gulleroglu BN, Senel S. Additional  temporal bone findings on computed tomography imaging in branchio-oto-renal  syndrome. Laryngoscope 2009;119:832
24. Verloes A. Updated diagnostic criteria for  CHARGE syndrome: a proposal. Am J Med Genet A 2005;133A:306–08
25. Sanlaville D, Verloes A. CHARGE syndrome: an  update. Eur J Hum Genet 2007;15:389–99
26. Morimoto AK, Wiggins RH 3rd, Hudgins PA, et al.  Absent semicircular canals in CHARGE syndrome: radiologic spectrum of findings.  AJNR Am J Neuroradiol 2006;27:1663–71
27. Reardon W, Trembath RC. Pendred syndrome. J Med  Genet 1996;33:1037–40
28. Coyle B, Coffey R, Armour JA, et al. Pendred  syndrome (goitre and sensorineural hearing loss) maps to chromosome 7 in the  region containing the nonsyndromic deafness gene DFNB4. Nat Genet  1996;12:421–23
29. Goldfeld M, Glaser B, Nassir E, et al. BT of  the ear in Pendred syndrome. Radiology 2005;235:537–40
30. Pingault V, Ente D, Dastot-Le Moal F, et al.  Review and update of mutations causing Waardenburg syndrome. Hum Mutat  2010;31:391–406
31. Cullen RD, Zdanski C, Roush P, et al. Cochlear  implants in Waardenburg syndrome. Laryngoscope 2006;116:1273–75
32. Petersen MB, Wang Q, Willems PJ. Sex-linked  deafness. Clin Genet 2008;73:14–23
33. Kumar G, Castillo M, Buchman CA. X-linked  stapes gusher:BTfindings in one patient. AJNR Am J Neuroradiol 2003;24:1130–32
34. Sestito S1,  Ceravolo F, Concolino D. Anderson-Fabry disease in children. Curr Pharm Des.  2013;19(33):6037-45.
35. Calvo Penadés I1, López Montesinos B, Marco Puche A Syndrome of Muckle-Wells and to inflammatory  familiar syndrome induced by cold. Med Clin (Barc). 2011 Jan;136 Suppl 1:16-21. doi:  10.1016/S0025-7753(11)70004-5.
36. Matsunaga T.  Value of Genetic Testing in the Otological  Approach for Sensorineural Hearing Loss Kerio J Med 2009;  58(4): 216-22
37. Yoshinaga-Itano C, Sedey AL, Coulter DK, Mehl AL: Language of early-  and later-identified children with hearing loss. Pediatrics 1998; 102: 1161-1171
38. Matsunaga T, Hirota E, Bito S,  Niimi S, Usami S: Clinical course of hearing and language development in GJB2  and non-GJB2 deafness following habilitation with hearing aids. Audiol Neurootol  2006; 11: 59-68
39. Usami S, Abe S, Kasai M, Shinkawa  H, Moeller B, Kenyon JB, Kimberling WJ: Genetic and clinical features of  sensorineural hearing loss associated with the 1555 mitochondrial mutation. Laryngoscope  1997; 107: 483-490
40. Gubler MC: Diagnosis of Alport  syndrome without biopsy? Pediatr Nephrol 2007; 22: 621-625
41. Yasunaga S, Grati M, Cohen-Salmon  M, El-Amraoui A, Mustapha M, Salem N, El-ZirE, Loiselet J, Petit C: A mutation  in OTOF, encoding otoferlin, a FER-1-like protein, causes DFNB9, a nonsyndromic  form of deafness. Nat Genet 1999; 21: 363-369
42. Mizutari K, Matsunaga T, Kamiya K, Fujinami Y, Fujii M, Ogawa K:  Caspase inhibitor facilitates recovery of hearing by protecting the cochlear  lateral wall from acute cochlear mitochondrial dysfunction. J Neurosci Res  2008; 86: 215-222
43. Lemmerling MM, De Foer B, Verbist BM, et al.  Imaging of inflammatory and infectious diseases in the temporal bone.  Neuroimaging Clin N Am 2009;19:321–37
44. Greval S,  Merchant T, Reymond R, et.al. Auditory late effects of childhood cancer  therapy: a report from the children's oncology group. Pediatrics 2010;  125(4):938-50.
45. Manicklal  S, Emery VC, Lazzarotto T, et.al. The  "Silent" Global Burden of Congenital Cytomegalovirus  Clinical Microbiology Review 2013; 26: 86-102.
46. Fu TM, An  Z, Wang D. Progress on pursuit of human cytomegalovirus  vaccines for prevention of congenital infection and disease Vaccine 2014; 32:2525-33.
47. Kimani JW, Buchman CA, Booker JK, et al.  Sensorineural hearing loss in a pediatric population: association of congenital  cytomegalovirus infection with intracranial abnormalities. Arch Otolaryngol  Head Neck Surg 2010;136:999–1004
48. Buonsenso  D1, Serranti D, Gargiullo L, Ceccarelli M, Ranno O, Valentini P. Congenital  cytomegalovirus infection: current strategies and future perspectives. Eur Rev  Med Pharmacol Sci. 2012 Jul;16(7):919-35.
49. Hegarty JL, Patel S, Fischbein N, et al. The  value of enhanced magnetic resonance imaging in the evaluation of endocochlear  disease. Laryngoscope 2002;112:8–17
50. Marsot-Dupuch K, Dominguez-Brito A, Ghasli K,  et al. BT and MR findings of Michel anomaly: inner ear aplasia. AJNR Am J  Neuroradiol 1999;20:281–84f
51. Agrup C. Immu!!ne-mediated audiovestibular  disorders in the paediatric population: a review. Int J Audiol 2008;47:560–65
52. Lee D, Honrado C, Har-El G, et al. Pediatric  temporal bone fractures. Laryngoscope 1998;10 816–21
53. Fitzgerald DC. Head trauma: hearing loss and  dizziness. J Trauma 1996;40:488–96
54. Minor LB. Labyrinthine fistulae: pathobiology  and management. Curr Opin Otolaryngol Head Neck Surg 2003;11:340–46
55. Neff BA, Welling DB. Current concepts in the  evaluation and treatment of neurofibromatosis type II. Otolaryngol Clin North  Am 2005;38:671– 84, ix.
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK, 
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC
Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal
GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90




























 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder