21 Mayıs 2014 Çarşamba

EOM OLGULARINDA VENTİLASYON TÜPÜ TAKILAN VE MEDİKAL TEDAVİ ALAN GRUPLARIN UZUN DÖNEM TAKİBİ

GİRİŞ
EOM insidansı çocukluk çağında sıktır ve özellikle dil gelişimi döneminde sık veya sürekli hale gelmesi oluşan işitme kaybının önemini artırmaktadır. Bu durum konuşma gelişimini ve kognitif fonksiyonları kötü yönde etkilemektedir. Tedaviü seçenekleri yakın takip (watchful waiting), antibiyotik tedavisi ve cerrahi (miringotomi ve tüp tatbiki) olarak sıralanabilir.

Yan etkileri, bakteriyel direnç gelişimi gibi etkileri ve Cochrane çalışmaları antibiyotik tedavisinin rutin olarak kullanılmasını tavsiye etmemektedir. Konservatif tedaviler başarısız olduğunda VT tatbiki yaygın olarak kullanılmaktadır. VT tatbiki ile rekürren OM atakları önlenmiş, timpanik kavitenin havalanması ile hızlı bir şekilde işitme kaybı düzeltilmiş olur. Öte yandan persistan perforasyon, timpanoskleroz, KZ atrofisi, atelektazi veya retraksiyon gibi komplikasyonlara neden olabilmektedir. Çocukluk çağındaki EOM olgularının spontan rezolüsyonu olabileceği de dikkate alınırsa tedavi seçeneği hala tartışmalı bir konudur. 

EOM ile ilgili pek çok yeni çalışma olsa da, uzun süreli kontrollü çalışmalar pek yoktur. 25 yıllık bir takip süresi olan Caye-Thomasen çalışmasında, VT ile KZ'de %7/'e varan patolojik değişimler gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı benzer özelliklteki gruplar üzerinde uzun süreli takip ile medikal ve cerrahi tedavi sonuçları karşılaştırılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Nisan 1995 ile Kasım 2007 arasında EOM tanısı olan 10 yax ve  altındaki 162 çocuk retrospektif olarak incelenmiş. Takiplerinin 5.yılında otoskopileri ve saf ses odyometrileri yapılmış. Olguların 73'ü orta kulak ve iç kulak anomalileri, yarık damak, kraniofasial anomali, kolesteatoma bulunuşu veya veya daha geçirilmiş VT tatbiki hikayesi nedeniyle çalışma dışı bırakılmıştır. Sonuçta 83 olgu medikal tedavi ve cerrahi tedavi almış olarak uzun tdönemli takip edilmiştir.

OME tanısı alan olgularda ateş, kulak ağrısı ve kulak akıntısı gibi diğer otit bulguları yoktu. Üç ay boyunca ab tedavisi almasına rağmen cevap vermeyen, MT değişiklikleri oluşan ve 30-35 dB'in üstünde saf ses işitme eşiği olan  olgular VT tatbikine yönlendirilmiştir. Odyogram yapılamayan küçük çocuklakrda aileden alınan işitme azlığı hikayesi dikkate alındı. VT indikasyonu konulduğu halde tedaviyi kabul etmeyen çocuklar ara sıra medikal tedavi alarak observasyon grubunu oluşturdu. 

VT tatbik edilen grup kendi içinde bir kez VT takılanlar ve 2 ve daha çok VT takılanlar olarak ikiye ayrıldı. 

VT tatbiki GAA ön alt kadrana radial miringotomi sonrasında efüzyonun aspirasyonundan sonra yerleştirildi. VT olarak iç çapı 1.14 mm olan Paparella type-I bilateral takılmıştır. Otomikroskopi ve pnömotik otoskopi ile yapılan kontrollerde KZ bulguları normal, OME atağı, retrakte, perfore, miringosleroz plağı, VT'li gibi tanımlar altında toplandı. 5.yılda tüm çocuklara saf ses odyogramı yapıldı. 

Bulgular ANOVA, linear regresyon ile değerlendirildi. 

BULGULAR




5.yıl takipde KZ patolojisi OBS grubunda 2 olgu (%8,7), VT1'de %72.7 ve VT2'de %88.6 bulundu. En sık görülen KZ patolojisi %27 retraksiyon, %23.6 miringoskleroz ve %17 perforasyon olarak bulunmuş. 

OBS grubunda 1 olguda efüzyon, 1 olguda retraksiyon bulunmuştur. 

VT1'de %27 retraksiyon, %18 perforasyon, %14 miringoskleroz, %14 efüzyon bulunmuştur.

VT2'de %33 miringoskleroz, %20 yerinde bulunan VT, %18 perforasyon, %11 retraksiyon, %7 efüzyon bulunmuştur.

OBS grubunda istatistiksel olarak daha anlamlı olarak az KZ patolojisi görülmüştür. KZ patolojisi ile VT kalma süresi arasındaki ilişki incelendiğinde cut-off süresi 18.6 ay bulunmuştur. Odyolojik bulgulardaki değişiklik olarak VT kalma süresi için cut-off seviyesi bulunamamıştır. 



TARTIŞMA

Caye-Thomasen 25 yıl takip ettikleri serilerinde VT olgularında %70 KZ patolojisi bulmuşlardır. Bunların %55'i miringoskleroz, %15 pars flaksidta retraksiyonu olmuştur. 

Brown ve ark. VT olgularında 5.yıl takibinde %42 miringoskleroz, %13 pseudomembran göstermişler, tüp takılmayan kulakların hepsi normal bulunmuştur.

Stenstrom ve ark. 2.5-7 yaş arası 7 yıl takip ettikleri hastalarda medikal tedavi alan çocuklarda, VT takılanlarara göre 4.5 kat daha az KZ patolojisi ve 3.5 kat daha iyi hava yolu eşikleri bulmuşlardır.

Bu sonuçlar VT takılması ve tekrarlı VT takılması gerek KZ patolojileri, gerek uzun dönemli işitme sonuçları açısından medikal tedavi ile takip edilenlere göre daha kötü bulunmuştur.

Rovers ve ark. VT ile ilk 6 ayda işitme sonuçlarında daha iyi sonuçlar varken, daha uzun sürede işitme sonuçları kötü etkilenmektedir. 2010 yılında yapılan bir Cohrane çalışmasında da VT'nin ilk 6 ayda faydalı olduğunu, daha uzun sürelerde zararlı hale gelebildiğini göstermiştir.

Khodaverdi ve ark. 25 yıl takip ettikleri serilerinde VT takılan ve miringotomi yapılan olgular arasında işitme sonuçları arasında fark olmadığını savunmuşlardır. 

Zumach ve ark. 6.6-10 yaş arası EOM tanısıyla 7 yıl takip ettikleri olgularda okul çağındtaki çocuklarda medikal tedavi ve takiple konuxmayı etkileyecek bir işitme kaybı oluşmadtığını savunmaktadırlar. Benzer sonuçları Paradise ve Feldman da savunmuşlardır. 

Ancak bu çalışma retrospektif ve randomize olmadığı için sonuçlakr tartışmalı olabilir. Ayrıca bu çalışmadaki OBS grubu VT grubundan ortalama 2 yaş daha gençtir. 

KAYNAK
Hong HR, Kim TS, Chung JW. İnt J Ped Otorhinolaryngol 2014;78:938-43.
--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


5 Mayıs 2014 Pazartesi

Oturur pozisyonda krikotiroid boşluk yoluyla transkutanöz enjeksiyon laringoplasti tekniği: anatomik bilgiler ve teknik

Transnazal fiberoptik laringoskopi yardımıyla krikotiroid boşluk yoluyla transkutanöz enjeksiyon laringoplasti, oturur ya da semi-Fowler pozisyonda yapılabilir. Diğer enjeksiyon laringoplasti alternatiflerine göre nispeten daha ağrısızdır, daha kolay tolere edilir, iğnenin ulaştığı noktadan daha az boşa akıntıya neden olur.
Jin ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 14 tek taraflı vokal fold paralizili olgunun tomografi görüntüleri üzerinde çalışılarak uygulamaya kolaylık sağlayacak uzaklıklar ve açılar hesaplanmıştır. İğne giriş noktası olarak tiroid kartilaj alt sınırında orta hattın 7 mm laterali, iğnenin hedefi olarak ise vokal fold posterior 1/3’ü alınmıştır. Enjeksiyonlar rutin uygulamada genelde orta hattın 7-10 mm lateralinden yapılmaktadır.
Enjeksiyon için 26 G – 1,5 inch boyutlarında iğne kullanılmıştır. İğnelerin ucundan 2 cm.lik uzunluk açılandırılmıştır. Enjeksiyon, trakea içerisine intraluminal penetrasyon olmaksızın, doğrudan paraglottik boşluğa yapılmaktadır. Video görüntüde iğne ucunun doğru pozisyonda olduğu anlaşıldığında madde yavaşça enjekte edilmektedir. Giriş noktası ile hedef nokta arasındaki ortalama uzaklık erkeklerde 15,75 mm, kadınlarda 13,91 mm olarak bulunmuştur. Horizontal planla enjeksiyon yönü arasında oluşan açı erkek ve kadınlarda yaklaşık 47,50 olarak belirlenmiştir. Vertikal planda hedef nokta ile giriş arasında oluşan horizontal açı erkelerde 10,50, kadınlarda 12,70 olarak bulunmuştur. Enjekte edilen miktar erkeklerde 0,61 ml, kadınlarda 0,54 ml olmuştur. Yazarlar, oturur pozisyonu semi-Fowler pozisyona tercih etmektedir.
Makaleye ulaşmak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz:

Prof.Dr. Haldun OĞUZ
www.haldunoguz.com

1 Mayıs 2014 Perşembe

Yutma Güçlüğü Nedenlerinden Biri: Osteofit

Anterior servikal osteofitler, servikal omurganın dejenerasyonuna veya DISH’e (diffuse idiopatihc skeletal hyperostosis – Forestier hastalığı) bağlı oluşabilir. DISH hastalığında en az dört ardışık omurganın anterolateral bölgesinde ossifikasyon görülür. Oluşan osteofitler büyükse hastalarda disfaji (yutma güçlüğü) ya da dispne (solunum sıkıntısı) görülebilir. Boyun ağrısı ve boyunda hareket kısıtlılıkları da oluşabilir. Ses kısıklığı ve boğazda yabancı cisim hissi oluşabilecek diğer belirtilerdir. 40 yaşın üzerindeki bireylerin ortalama %3’ünde DISH olduğu ve bu hastaların ortalama %3’ünde yutma güçlüğü gelişebileceği tahmin edilmektedir.
DISH’e neden olan faktörler tam olarak bilinmemektedir. Aşırı mekanik stres, hiperlipidemi, insülin ve insülin benzeri büyüme faktörü-1’in potansiyel nedenler olduğu bildirilmektedir.
Servikal osteofitlere ikincil yutma güçlüğü tedavisinde öncelik konservatif yöntemlerdedir: diyet modifikasyonları, yutma terapileri, steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçlar, gibi. Bu tedavilerden fayda görmeyen hastalara cerrahi tedavi uygulanır.
Hwang, Chough ve Joo’nun konu hakkındaki makalesine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.


Prof.Dr. Haldun OĞUZ